Sosyal sorumluluk bilinci, DNA’mda var…
“21 yaşında üniversite öğrencisi bir genç…
Gerçek mutluluğun maddi değerlerden değil, manevi duygulardan geldiğine inanıyor.
Yürümeye başladığından beri karıncaları ezmemek için yolda, bir sağa bir sola zıplayarak yürüdü.
Cebinde parası olduğundan beri, sokakta gördüğü ihtiyacı olan canlılara (evsiz insanlar, sokak hayvanları) en yakın marketten bir şeyler aldı.
Yaşı ilerleyip bilinçlendikçe maalesef üzüleceÄŸi ÅŸeylerin annesinin eve getirmesine izin vermediÄŸi sokak hayvanları, akÅŸam karanlığında yaÄŸmurda yürürken yanlışlıkla ezdiÄŸi sümüklü böcekler ve sokakta gördüğü oyuncakları, elbiseleri olmayan hatta bunlarla da kalmayıp çalıştırılan yaşıtları olmadığını öğrendi…”
İşte bu farkındalıkla, sosyal sorumluluk çalışmalarına gönül vermiş olan bu kız, benim…
Anadolu Grubu staj başvurusu için hazırladığım özgeçmişimde; şu ana kadar yaptığım sosyal sorumluluk çalışmaları, katıldığım konferanslar ve aldığım sertifikalar yer alıyordu. Çoğu büyüğüm bu çalışmaların sadece başka insanlara katkısı olduğunu, kendim için bir şeyler yapmadığımı, önceliğin akademik başarı olduğunu ve ancak onun beni bir yerlere getirebileceğini söylüyordu. Bu yüzden ilk görüşmeme gelirken biraz gergindim. Fakat o gün, önyargılarımı yıkan bir şey oldu. Anadolu Grubu Kurumsal İletişim Koordinatörü, bana içinde bulunduğum sosyal sorumluluk projelerini ‘gerçek’ bir ilgiyle sordu. Ben de, ona 2 yıldır okulumuzda kurulan bir dernekte gönüllü olarak çalıştığımı söyledim.
Saygın şirketlerin yaptığı bir çok hayata dokunan kurumsal sosyal sorumluluk projesi var. İyi kalpli insanların yönettiği dernekler, toplanan fonlar, sürdürülebilir yardım kampanyaları ve insanları bilinçlendirmek için yapılan eylemler, verilen seminerler var…. Görüşmemde, gönüllü olarak çalıştığım dernekte, amacımızın; maddi durumu elverişli olmayan, dünyanın her yerindeki çocuklara kendi sosyal becerilerini keşfetmeleri ve geliştirmelerini hedefleyen saha çalışmaları yapmak ve onları topluma kazandırmak olduğunu anlattım. Bence derneğimizin en önemli özellikleri bir üniversite öğrencisi tarafından kurulmuş olması ve saha çalışmalarının hepsini benim gibi üniversite öğrencilerinin yapması. Çalışmalarımız için gittiğimiz iller, kıtalar (ben Uzak Doğu sahasında görev aldım) ne kadar uzakta olursa olsun, hepimiz her hücremizde karşılıksız sevgiyi hissediyoruz. Birbirimize yardım etmek için aynı dili konuşmamıza, birbirimizi görmemize ve duymamıza gerek olmadığını kalplerimizle yaşayarak öğreniyoruz. Kilometrelerce uzakta, hayatlarına dokunduğumuz ve yüzlerindeki gülücüğü, gözlerindeki parlaklığı gördüğümüz her çocuk bizlere gelecek için umut veriyor. Görüşmem sırasında şu an kaleme aldığım çalışma ve duygularımı bana takdir ederek bakan gözlere anlattım, o da bana Anadolu Grubu’nun bir vakfı olduğunu ve bu vakfın sorumluluklarından bahsetti. Anadolu Vakfı’nın bir çok gence eğitimlerini tamamlamaları için burs verdiğini ve okutmakla kalmayıp iş hayatına atılmaları konusunda desteklediklerini öğrendim.
İlk iş deneyimi kazanacağım yer ile ilgili daha başlamadan duygusal bir bağ kurmuştum. Eve gider gitmez Anadolu Grubu ile ilgili daha detaylı bir araştırma yaptım. Bu araştırmanın sonunda Anadolu Grubu internet sitesinin görme engelliler için özel olarak hazırlandığını öğrendim. Dijital dünya içinde sosyal sorumluluk yapmak bence çok ince bir düşünce. Uygulaması da gerçekten zorlu bir süreç. Grubun bunu hayata geçirmiş olması beni kalbimden vurdu. Araştırdıkça öğrendiğim şeyler beni daha da etkiledi. Anadolu Sağlık Merkezi’nde ihtiyaç sahibi vatandaşlara ücretsiz hizmet verdiklerini ve toplumda sağlık bilincinin arttırılması için güncel sağlık sorunları hakkında söyleşiler gerçekleştirdiklerini öğrenip henüz çalışmaya başlamadığım iş yerimle gurur duydum. Tabi, hepimizin bildiği, ülkemizi en iyi şekilde temsil eden Anadolu Efes Spor Kulubü de cabası…
Bu öğrendiklerimden sonra haliyle bütün pozitif enerjimle Anadolu Grubu’nda görevime başladım. Böyle büyük bir kurumda çalışan insanların da pozitif olacaklarını düşünüyordum ki aksi de olmadı. Gözlemlediğim herkes işine mutlu gelen, işini severek yapan ve bireysel başarıdan çok Anadolu Grubu’nun başarısı için uğraşan güleryüzlü insanlardı. Herkeste aidiyet hissi vardı ve bu çok belli oluyordu. İlk günümde, yemekhanede artan yemeklere ne olduğunu sorduğumda aldığım cevaptan sonra bir şirket daha ne kadar sürdürülebilir sosyal sorumluluk yapabilir diye kendi kendime düşündüm. Artan yemekler hayvan barınağına gidiyordu! Stajıma daha başlamadan oluşan düşüncelerim, başladıktan sonraki gözlemlerim ve duygularımla birleşince her yerde ‘İleride Anadolu Grubu’nda çalışmak istiyorum!’ diye dolanan bir Burcu çıktı. Burada şimdilik geçici de olsam, her zaman övüneceğim bu ailenin bir parçası olmak hayatımın en güzel fırsatlarından biri olarak kalacak.